Ahtapotlar, denizlerin derinliklerinde yaşayan ve sekiz bacaklı canlılar olarak bilinirler. Eski Yunanca kökenli bir isim olan "ahtapot", Türkçeye "sekiz bacak" olarak çevrilebilir. Yapıları gereği, kafalarına bağlı sekiz kolları vardır ve istedikleri renge ve dokuya bürünebilirler. Bu kabuksuz ve kemiksiz canlılar, oldukça yumuşak ve esnek bir vücuda sahiptirler. Vücutları büyük ölçüde yağ ve kastan oluşur, bu nedenle gözleri kadar büyük olmayan her noktadan rahatlıkla geçebilirler.

Ahtapotlar, savunma mekanizmaları olarak kayalar arasındaki yarıklarda gizlenerek korunurlar. Hareket kabiliyetleri oldukça gelişmiştir; kayalıkların üzerinde kollarıyla sürtünerek hareket ederler. Zeminde ise emici kolları üzerinde sürünerek ilerlerler. Hareket halinde iken kollarını kürek şeklinde kullanarak hızlarını artırabilirler. Ayrıca ağızlarındaki bir çift zehirli tükürük bezleriyle avlarını felce uğratabilirler.

Ahtapotlar genellikle mağara ve kayalar arasında yengeç, ıstakoz, balık ve midye gibi canlılar ile beslenirler. Bir ahtapot yengeç yakaladığında, öncelikle onu kollarıyla sabitleyip ardından bu hayvanın kabuklarını çenesiyle baskı uygulayarak kaldırır. Bazen sahile kaçan yengeçleri avlamak için karaya çıkarak, kolları üzerinde yürüdükleri de görülmüştür. Ancak nemli vücutları ile karada fazla kalamazlar ve kısa sürede suya geri dönerler.

Ahtapotların en ilginç yanlarından biri, kollarından herhangi biri koptuğu zaman yerine başka bir tanesinin çıkıp tekrar uzayabilmesidir. Bu özellik, ahtapotların hayatta kalma şansını artıran önemli bir adaptasyon mekanizmasıdır.

Ahtapot bacakları, yiyecekleri ayırt etmeye yarayan tat alma organları ile donatılmıştır. Bu sebeple ahtapotlar tadı dokunarak alır ve dokunma duyuları bu derece hassastır. Gerektiğinde kasılarak bir dirsek eklemi haline gelebilir, kimi zaman ise katlanarak ahtapotun kılık değiştirmesine neden olabilir. Ayrıca deniz yüzeyinde yuvarlanan bir Hindistan cevizi gibi şekline de benzeyebilirler.

Ahtapotlar zaman zaman kendi kollarını dahi yiyebilirler. Eskiden buna stresin sebep olduğu düşünülürdü, fakat bu oluşuma dayalı olarak ahtapotun sinir sistemine saldıran bir virüs olduğu düşünülmektedir.

Diğer deniz ürünlerinden farklı olarak ahtapot, B12 vitamini ile pek çok hastalığa da iyi geldiği bilinmektedir. Özellikle insan vücudunun bağışıklık sistemini kuvvetlendirir ve direncini yükseltir. Balık ve ahtapot tüketen insanların mide, kolon, prostat, pankreas ve akciğer kanserine yakalanma risklerinin oldukça düşük olduğu belirtilmiştir. Aynı zamanda balıklardan farklı olarak ahtapot, bronşların temizlenmesinde de çok etkili bir besin kaynağıdır. Bu sebeple astım hastalığının tedavisinde çok iyi sonuçlar verdiği kanıtlanmıştır. Bununla birlikte belirli bir yaştan sonra küçülen beyin hücreleri dahil olmak üzere bütün hücreleri beslediği için Alzheimer'a da iyi geldiği bilinmektedir.